Elif Didem Danacıoğlu

Elif Didem Danacıoğlu

Enerji fiyatları roket hızında

2022.06.24 17:46 - Son Güncellenme: 2022.06.24 17:55
A

Ekonomist Prof. Dr. Emre Alkin, RUMELİSİAD'ın iş dünyasının geleceğine ışık tutan konuların tartışıldığı 89'uncu 'Rumeli Buluşmaları' programına konuk oldu.

Programda 'Türkiye Ekonomisi'nin mevcut durumuna ilişkin çok önemli açıklamalar ve uyarılarda bulundu.

Ben de konuşmasından ve aynı zamanda okumuş olduğum kitabından öne çıkan notlarımı sizlerle buradan paylaşmak istedim.

Öncelikle, Ekonomist Prof. Dr. Emre Alkin'in 'İktisada Yeniden Giriş' kitabını okumayan varsa okumanızı tavsiye ederim.

İçinde bulunduğumuz durumu ve tasarruf, yatırım ve kazanç elde etmenin yollarını hem kendi deneyimlerinden yola çıkarak hem de profesyonel bir gözlemci olarak bilgelikle aktarıyor.

Esnaftan büyük yatırımcılara, birikim yapmak isteyenlerden emekliye kadar paraya olan bakışınızı tekrar göz geçirmenizi sağlayacak nitelikte.

Bu arada zevk alarak okuduğum ve ekonomiye dair bilgilerime önemli kazanımlar eklediğim Prof. Dr. Emre Alkin'in kitabını imzalatma fırsatımda oldu.

Gelelim RUMELİSİAD gecesine ve Başkan Zarif Alp'in dünyasına verdiği mesajlara...

"Ekonomide güven ortamı ve stabilite önemli. Her ne kadar global bir belirsizlik olsa da, üretmekten asla vazgeçmeyeceğiz. İş dünyasına verilecek güçlü desteklerle birlikte zorlu süreçlerden güçlenerek çıkacak potansiyele fazlasıyla sahibiz."

Ardından Emre Alkin, dünya ticaretinde ana belirleyicileri anlattı:

"Pandemiden sonra bazı paradigmalar değişti. Dünya ticaretinde ana belirleyici, arz ve tedarik güvenliği. 2000'ler sonrası uluslararası etkinlik (Daha ucuza, daha hızlı, uygun kalitede, istenen zamanda ve miktarda mal tedarikini kim sağlıyorsa oradan al) ön planda iken, 2020'ler sonrası arz ve tedarik güvenliği (İçeriden tedarik kritik mallarda yerli üretim tedarikçi bağımlılığını azalt ) dünya ticaretinde ana belirleyici oldu. Türkiye'nin ithalatının yüzde 90'a yakını hammadde ara malı yatırımı var. Tedarikimizi ürüne ve hizmete çevirirken, yüksek katma değer yaratmalıyız."

Pandemi ile hiçbir şey artık eskisi gibi olmayacak derken, Rusya ve Ukrayna savaşı ve ardından stoklama başladı.

Buraya bir not düşelim:

"Önceleri bankalar kredilerin erken kapanmasından mutlu olmazlardı, şimdilerde bankalar erken kapanan kredilerden mutlu oluyor."

Kentleşiyor muyuz?

"Evet, dünya nüfusu kentleşiyor. Kırsal nüfus kent nüfusunun çok altında kaldı. 2050 yılına geldiğimizde kırsal kesimde yaşayacak insan bulamayacağız. Dünya ve Türkiye nüfusu kentleşti ve yaşlanıyor. 5 yaşından küçük nüfusla 65 yaş üstü nüfusu karşılaştırdığımızda, 2020 yılından itibaren 65 yaş üstü nüfusun tartışmasız üstünlüğü belli olmuş ve 2050'ye doğru giderken dünya nüfusunun azımsanmayacak kısmı yaşlanacak. Türkiye'nin yaş ortalaması 34'lerden 40'lara geçmek üzere."

Diyelim ki, Rusya ve Ukrayna çatışması sona erdi. Ya sonra...

"Özellikle emtia fiyatları, navlun, arz - talep kırılmaları, küresel tedarik zinciri ve enerji fiyatlarında yaşanan sıkıntıların kısa sürede çözüleceğinin garantisi yok. Savaş öncesi gelişmelerde küresel tedarik zincirlerinde kırılma ve yeniden yapılanma gerçekleşirken, savaş sonrası gelişmelerde yeniden kırılma ve bozulma var. Savaş öncesi enerji fiyatları ve emtia fiyatları yüksek fiyat izlerken, savaş sonrası fiyatlarda ilave artışlar ve fiyatlar daha yükseldi. Arz ve tedarikte gecikmeler ve sıkışıklık gerçekleşirken, savaş sonrası gecikmeler ve artan sıkışıklık gerçekleşti. Navlun fiyatlarındaki gelişmelerde yüksek fiyat, savaş sonrası sınırlı geri çekilme ve yüksek fiyatlar gerçekleşti. Savaş öncesi birçok üst düzey yönetici özelikle ABD'de enflasyonun çok uzun süre kalıcı olacağını ve emtia fiyatlarındaki hareketlenmenin devamına işaret ediyorlardı."

Senaryoları anlatırken,  Rusya - Ukrayna savaşının dünyadaki ekonomik sonuçlarına işaret etti:

"Ateşkes, kalıcı barış anlaşması ve Rusya'nın kademeli geri çekilmesinin dünyada ekonomik sonuçları; Ekonomi ve ticarette sınırlı yavaşlama, yüzde 3,5 büyüme ve dünya ticareti 23,0 Trilyon Dolar. İkinci senaryo olarak işgalin ve çatışmaların uzamasının dünyada ekonomik sonuçları; Ekonomi ve ticarette yavaşlama, yüzde 2,5 - yüzde 3,0 büyüme ve dünya ticareti 22,5 Trilyon Dolar. Üçüncü senaryo ise, Rusya'nın Ukrayna'da tam işgali ve hâkim olması. Dünyada ekonomik sonuçları; Ekonomi ve ticarette durağanlık resesyon, yüzde 1,0 - yüzde 2,0 büyüme ve dünya ticareti 21 - 21,5 Trilyon Dolar."

Dünyanın bir numaralı sektörünün kimya olacağına işaret ederek, bu durumu şöyle tanımladı:

"Dünyanın bir numaralı sektörü kimya olacak. Ardından elektrik elektronik, otomotiv endüstrisi, mücevher, makine ve aksamları, demir ve demir dışı metaller, madencilik ürünleri vs. sıralayabiliriz. Dünyanın dördüncü büyük ticaret sektörü mücevher olacağı aklınıza gelir miydi? Dünyanın 6. büyük ihracat kalemi kültür ve doğal inciler. Muazzam bir ekonomisi varmış. Doğru yönetilen sektörlerin süreçlerinde yukarı doğru ivmelendiğini görüyoruz."

Gelecek öngörülerini şöyle yorumladı:

"Dünya ekonomisinde büyümenin yüzde 3 ile yüzde 3,5 arasında, gelişmiş olan ekonomilerde yüzde 2,5 ile yüzde 3 arasında, gelişmekte olan ekonomilerde yüzde 4 ile yüzde 4,5 arasına doğru sıkışacağını göreceksiniz. O kadar kolay değil dünya ekonomisi üzerine öngörüde bulunmak. Merak etmeyin, 2035 yılında 1,5 trilyon dolar milli gelirimiz var. 2025 yılında 1 trilyon doları geçeceğiz. Eğer 2018, 2019 ve 2020 yılındaki kötü performans olmasaydı, 1 trilyon dolara ulaşırdık diye düşünüyorum. Bizi bekleyen ılımlı büyüme yüksek enflasyon (fiyat dalgalanmaları, işsizlik, borç problemi) ve düşük büyüme yüksek enflasyon (büyüme krizi, yüksek işsizlik, borç krizi) olmak üzere iki senaryo var. Ortak bileşke ise, yüksek enflasyon ve 2-3 sene daha muzdaripiz. Fakat en kötüsü düşük büyüme. Yüksek faizle enflasyonu çözmenin garantisi olmadığı gibi,  düşük faizle büyümeyi de garantileyemezsiniz. Özellikle tarımsal ürünlerdeki emtia fiyatları düşündüğümüzün çok üzerinde seyrediyor. Bu arada ana metaller ve enerji fiyatlarının sert dalgalanmalara maruz kaldığını görüyoruz."

Türkiye ile ilgili şu eklemeyi yaptı:

"Ekonomi, politika ve dış politika olmak üzere Türkiye'nin kendi riskleri var. Öte yandan da, dünyada enerji krizi, emtia krizi, tedarik zinciri krizi (Tedarik zincirlerinin kendilerinde sıkıntı olabilir), varlık krizi, bankacılık krizi (Avrupa Birliği bankalarının Ruslara yaptırımları) ve kurumsal krizi çıkabilir."

Enerji maliyetleri ile ilgili durumu şöyle yorumladı:

"Türkiye'de enerji maliyetleri giderek artıyor. OECD ülkeleri arasında Türkiye, dördüncü en çok enerji maliyeti artan ülke olarak karşımıza çıkıyor. Enerji faturamız büyüdükçe cari açığımız büyüyor. Cari açık büyüyünce döviz kurları menfi etki yaratıyor ve aynı zamanda döviz kurlarının enflasyona geçişkenliği var. Türkiye'nin döviz borcunun milli gelire oranı yüzde 55 -60 civarında. Hal böyleyken yükselen döviz kurlarına göre pozisyonlaşınca modern dünyanın en yüksek enflasyonuna sahip oluyoruz. İthal girdi payı çok yüksek. Tütün ürünlerinden itibaren tolerans sınırlarının üzerinde ciddi ithalat var. Türkiye'nin sanayi malı ihracatının ortalama birim fiyat değeri 1,5 dolar kilogramın üzerinde. Dış ticaret haddimiz düşüyor. Alternatif enerjiler ön plana çıkmaya başladı. Enerji fiyatları roket hızıyla yukarı doğru ilerliyor. Türkiye'nin büyümesinin hızlı olduğu zamanda 55 milyar dolarlık enerji faturası var. Şimdi 2 kat fiyatlar arttı ve 110 milyar dolara doğru koşuyoruz. Türkiye'nin ithalatı tüketim mallarından oluşmuyor. İthalatımızın yüzde 90'a yakını hammadde aramalı, yatırım malı ve içerisinde enerjide var. Türkiye tüketim toplumu oldu diyorlar, öyle bir şey yok. İhracatımızın yüzde 85'i nihai mal kategorisinde olduğu için alıcı nazlı. Üretmek için ithalat yapmak zorundayız. 110 milyar dolarlık bir enerji faturasını önlemek yukarıdan aşağıya doğru değil, tabandan tavana doğru bir hareketle olabilir. Sanayinin kullandığı enerjiden daha fazla binalarda kullanıyoruz. Böyle gittiğimiz sürece ekonomi yavaşlarken bile cari açık verme tehlikesindeyiz. Bu durum döviz kurları üzerinde baskı yaratıyor."

SİZCE FAİZ ENFLASYON YARATIR MI?

Emre Alkin, şöyle değerlendirdi:

"Her ne kadar faiz bir maliyet unsuru olsa da enflasyonu yaratan faiz değil; düzensiz işleyen piyasalar, sürekli kamu müdahalesi, yüksek gümrük vergileri, karışık vergi sistemi ve döviz kurlarının yükselişi gibi sebeplerdir. Unutmamak lazım ki, enflasyon faizi de oluşturan bir değişkendir. Enflasyon yükseldikçe faiz de yükselir."

"Yatırımda strateji aynı olmalı" dedi ve ekledi:

"Konforla lüks, ihtirasla ihtiyaç arasındaki ayrımı çok iyi yapmak lazım...Sahip olduğumuz mallara yapacağımız aşırı yatırımın bir daha geri dönmeyeceğini, ileride bu paraları çok arayacağımızın altını çizerek söylemek istiyorum. İhtiraslarımızla ihtiyaçlarımız arasında kaldığımız sürece tasarruf etmeyi başaramayacağız."

Türkiye ekonomisi zor bir süreçten geçiyor.

Artan maliyetler ve piyasalardaki istikrarsızlık onarılması zor tahribatlar yaratıyor.

'Cari açık, döviz rezervleri ve enflasyon' sorununa dikkat çeken Emre Alkin'den önemli bir sözü daha paylaşarak bugünkü noktayı koyalım:

"Kendi iş insanına eziyet eden bir ülke, yabancı yatırımcı çekemez!"

 


A

Yazarın diğer yazıları

Yazarın Tüm Yazıları