Ramazan Başan

Yeme içmenin psikolojisi var mı?

15 Şubat 2024 Perşembe, 09:37

İnsanoğlunun en önemli fizyolojik ihtiyacı olan yemek yeme durumu aslında duygularımızın da esiri. Bazen kendimizi iyi hissetmek için çok yeriz, bazen canımız sıkıldığında çok yeriz. Dengeli beslenmenin 'dengesinin kaçtığı' bu durumlar biraz da psikolojimizle ilgili. Yeme içmenin psikolojisi var mı? Bu konuyu ve daha fazlasını Klinik Psikolog Meltem Cıbır'a sorduk. İşte yanıtları;

Aç olan karnımız mı? Yoksa duygularımız mı?

Ramazan Başan: Meltem Hanım merhaba. Aç olan karnımız mı yoksa duygularımız mı? Ne dersiniz?

Klinik Psik. Meltem Cıbır: Japoncada Kuchisabishii olarak geçen ve dilimize çevrilişini çok sevdiğim bir anlamı var: Ağız yalnızlığı. Açlık hissi olmaksızın yineleyici olarak besin tüketme hali. Anlamak adına şu sorular sorulabilir: Kendinizi günün erken saatlerinde ya da gecenin bir vakti hatta bazen uykudan uyanıp abur cubur sepetinin ya da buzdolabının başında bulduğunuz oluyor mu? Cevap evet ise ne kadar sıklıkla yaşanan bir döngü bu? Örneğin; bu durum sizin için alışkanlık olarak tabir ettiğiniz bir durum mu? Bunları soruyorum çünkü daha önce duygusal yeme adlı kavramı hiç duymayan bir kimse yaşadıklarını anlamlandırmakta haliyle zorlanacaktır. Kişinin kendisini aniden buzdolabının önünde bulması, tekrarlayan yeme atakları, tatlı/tuzlu/ekşi ayırt etmeksizin tıkanırcasına yeme hali, ardından gelen utanç ve suçluluk duygusu... Tüm bunlar kişiye tanıdık mı?

Ramazan Başan: Peki, kişi hissettiği açlığın fizyolojik mi yoksa duygusal kökenli mi olduğunu ayırt edebilir mi?

Klinik Psik. Meltem Cıbır: Bahsettiğimiz döngüler takip edilerek kişinin ikisi arasındaki ayrımı anlaması mümkün ama bunun için en öncelikli olarak gereken şey iç görü ve öz farkındalık. Bu ikisi olduktan sonra geriye kalan biraz gözlem biraz da literatür bilgisi. Biz bugün sevgili okuyucularımız için belli maddeleri sıralamış olalım ve daha sonrasında kendilerine de bu konuda bolca araştırma ve okuma yapmalarını önerelim.

Öncelikle fizyolojik açlıkta beden bize sinyal verir. Örneğin karnımız guruldayabilir, baş dönmeleri yaşayabiliriz, kan şekerimiz düşebilir, yorgun hissedebiliriz. Psikolojik açlıkta ise "gerçek" bir açlıktan farklı olarak bu tarz belirtiler yoktur. Daha hipnotik bir etkisi var diyebiliriz. Tok olmamıza rağmen yeme, can sıkıntısından yeme ya da duygu durumumuz ile ilişkili olarak yeme gibi. İkinci olarak fiziksel açlık giderek artan yani giderek açlığımızı daha çok hissettiğimiz, fizyolojik belirtilerin giderek arttığı bir durumken psikolojik açlık akut dediğimiz aniden gelişen bir durumdur. Son olarak fizyolojik açlıkta gerekli enerji alındıktan sonra bir doyma hissi ve tatminkarlık gelirken psikolojik açlık bir döngü şeklinde devam eder en nihayetinde de suçluluk, pişmanlık, utanç gibi duygularla son bulur.

Ramazan BaşanDuygusal yeme ile ilgili kişilere buradan neler önerebiliriz? Gerekli farkındalığı sağlayan kişi bu durumla nasıl baş edebilir?

Klinik Psik. Meltem Cıbır: İlk ve en önemli nokta olarak duygusal zorlanmaları anlayarak. Kişi bu atakların hangi duyguyla tetiklendiğini anlamalıdır. Örneğin can sıkıntısı mı, stres mi, üzüntü mü, gerginlik mi? Gün içi beslenme rutinlerini mutlaka gözden geçirmeli, öğün atlamamalıdır. Gün içinde tükettiğiniz besinleri öğün öğün not etmek neyi ne kadar yediğiniz ile ilgili somut olarak bir farkındalık yaşamanızı sağlayabilir. Son olarak eğer mümkünse bir diyetisyen eşliğinde kişisel bir beslenme düzeni oluşturup aynı zamanda bir terapistten de yardım alarak psikoterapiyle bu süreci desteklerse şahane olur.

Ramazan Başan: Yeme alışkanlıklarımızla ilgili olarak altta yatabilecek psikolojik köken olarak neleri sıralayabiliriz?

Klinik Psik. Meltem Cıbır: Can sıkıntısıyla beraber gelen bir meşgale arayışı, üzüntü ile beraber gelen duyguları bastırma eğilimi, kendimizi ödüllendirmeye yönelik bir alternatif mi, öfke sonucunda dizginleşmeye çalışmak mı, boşluk duygusunu dolduracak bir anlam arayışı mı, özşefkat eksikliği ile ilişkilendirebileceğimiz bir cezalandırma mı? Her biri üzerine konuşabileceğimiz olası ihtimaller olarak bilinebilir.

Ramazan Başan: Yemek yeme alışkanlıklarımızın, Pazartesi günleri başlayan ve genellikle başarısızlıkla sonuçlanan diyetlerimizin, yeme ataklarımızın aslında hepsinin psikolojik kökenine vurgu yapıyorsunuz, doğru mu?

Klinik Psik. Meltem Cıbır: Kesinlikle öyle. Bana kalırsa artık toplumumuzdaki neredeyse her birey besinlerin ortalama kalorisini, kendisi için sağlıklı olup olmadığını, yediği yiyeceğin hangi besin grubunda yer aldığını ve daha nicesini biliyor. Diyet listelerindeki sıralamada neyin bizim için önemli olduğunu, pişirme stillerinin kilo kaybındaki etkisini ve şuan aklıma gelmeyen daha nicesini. Ben isterim ki bu başlıklardan sıyrılıp bugüne kadar odağımızda olmayan başlıkları radarımıza alalım. Duygu durumumuzun tüm bu süreçlere olan etkisini, ne yediğimiz kadar nasıl yediğimizin de çok önemli olduğunu, çocukluk alışkanlıklarımızın yetişkin halimizde etkisi olabileceği gerçeğini...

Ramazan Başan: Çocukluk alışkanlıklarımızın yetişkin halimize etkisi derken tam olarak neyi kastediyorsunuz?

Klinik Psik. Meltem Cıbır: Şöyle ki eğer çocukluğumuzda yaptığımız olumlu davranışlardan sonra, bu davranışın pekişmesi yani artması veya devam etmesi için yiyecek -ki bu yiyecekler genellikle kalorisi yüksek veya şekerli besinler olarak kabul edebiliriz- ile ödüllendiriyorsak; yetişkinlikte de bu örüntü devam edebilir. Maruz kaldığımız bu tutum normalize ettiğimiz bir şey haline dönüp yetişkinlikte her duyguda normalimiz olarak kalmaya devam edebilir. Zihnimiz yanlış bir kodlama yapar ve işlevsiz bir devamlılık sağlar. Önemli olan konuşmamızın başında da bahsettiğimiz gibi gerekli iç görü ve öz farkındalıkla bu döngüyü kırmak.

Ramazan Başan : Yemek yeme alışkanlıklarımızın önemini çok kez vurguladınız. Tam da bu esnada sormak isterim; yeme eylemini tek başımıza yapıyor olmak ile kalabalık bir sofrada gerçekleştiriyor olmak arasında nasıl bir fark var?

Klinik Psik. Meltem Cıbır: Bu çok mühim bir soru. Bazen bizi fizyolojik açlığımız olmadığı halde yemek yemeye iten sebeplerden birinin de "sosyalleşmek" olduğunu söylemeden geçmeyelim. İnsan sosyal bir canlı ve en ilkel çağlardan beri de grup ile yaşayan, hayatta kalan bir tür. Dolayısıyla bugün de genlerimizdeki kalıtsal aktarımların bir sonucu olarak gruba uyum adı altında yeme davranışı sergileyebiliyoruz. Kendinizden yola çıkın ve bunu zihninizde örneklendirin. Muhakkak sosyalleşmek için arkadaşlarınız ile restoranda, cafede bir araya gelip ihtiyaç duymadığınız halde besin tükettiğiniz olmuştur.

Ramazan Başan:O halde tek başınalık, yalnızlık, can sıkıntısı yemek yeme davranışları üzerinde bir riskken sosyalleşmek de en az tüm bu saydıklarımız kadar bir risk diyebilir miyiz?

Klinik Psik. Meltem Cıbır: Eğer farkındalığımız yoksa maalesef evet, diyebiliriz. Özellikle bizim toplumumuz gibi misafirperver olan ve bu misafirperverliğini kurduğu sofralarla, gurme lezzetleriyle tüm dünyaya tanıtmış olan bir ülke olarak işimiz çok daha zor, siz çok daha iyi bilirsiniz bunu.

Ramazan Başan :Ağzımızın tadının hiç bozulmadığı ama bir o kadar da sağlıklı beslendiğimiz, ruhumuzun da iyi beslendiği güzel haftalar dileriz.

Yazarın Diğer Yazıları

Bursa'da Hazer Amani rüzgarı
21 Kasım 2024 Perşembe, 12:04

Hasanağa Sanayisi mi? Hasanağa Enginarı mı?
18 Kasım 2024 Pazartesi, 09:02

Ulaşılabilir ve güvenilebilir hizmet: BURFAŞ Tesisleri
11 Kasım 2024 Pazartesi, 12:47

Cumhuriyetle gelen bir lokanta ekolü: Karpiç
29 Ekim 2024 Salı, 09:44

Mudanya'ya Cruise gemileri gelecek mi?
22 Ekim 2024 Salı, 17:43

Papa İznik'e geliyor mu?
18 Ekim 2024 Cuma, 08:54

Köfteci Yusuf'un kritik 15 günü var
14 Ekim 2024 Pazartesi, 10:34

Köfteci Haberi: Yurdumun 'her başarı cezasız kalmaz' hikayesidir
10 Ekim 2024 Perşembe, 09:37

Gastronomide yeni moda: Dubai çikolatası
06 Ekim 2024 Pazar, 10:10

File Market poşete son verdi, kağıda geçti
22 Eylül 2024 Pazar, 13:51

Tüm Yazılar