Engin Aksöz
engin.aksoz@bursadabugun.com

Teksas'ın farklı renkleri Bursaspor'un kimliğiydi

27 Şubat 2023 Pazartesi, 18:01

Bursaspor taraftarı; aidiyet duygusu, sağ duyusu ve yaratıcılığı ile çok farklı bir yerde oturuyor.

Oturuyor çünkü;

Tribün kültürünün ilk tohumunun atıldığı şehir Bursa, kulüp de Bursaspor'dur.

Doğuş yıllarına canlı tanıklık ettiğim bu asude mekanda; her profilden insanın ortak düşüncesi, ortak sevinci, ortak duygusu bir kazanda karıştırılarak servis edilirdi adeta. 

Bir Zonguldak deplasmanında çok gürültü yapıldığı üzerine atfedilen Teksas'ın henüz Teksas'a evrilmediği günlerde o mekan 'eski kale arkası' olarak anılırdı.

'Tam fanatikler' benim gibi orta yerde; Mesutçular (Mesut Şen) 'kapalıya yakın sol köşede örgütlenirdi.

Eski Radikal'ın kümelendiği maratona yakın sağ köşede de nev-i şahsına münhasır taraftar grupları otururdu.

Fazlaca suya, sabuna dokunmayan, orta halli ve göbekli bey amcalarla, şehrin küçük esnafı yani.

'Suya sabuna dokunmayandan' kastım; en az bağıranlarla, en az alkışlara 'üçlü şak şak' yapan burasıydı!

Amigo Yaşar'ın canı çıkardı bu sessiz ve sakin azınlığı harekete geçirebilmek için.

 'Bağırsanıza lan; hanım mı kovaladı sizi evden, okeye dönün o zaman kahveye mi geldiniz?' dediğini hiç unutamıyorum.

Kapalı da o yılların Bursa'sının  zengin ve ekabir insanlarını ağırlardı. 

Kuyumcular, sanayiciler, fabrikatörlerle onların yeni yetmeleri. (Sanki bugün çok farklı)

Tezahüratların hiç ulaşamadığı köşe kapalıydı, sonra da o yıllarda inşaatı henüz tamamlanmış yeni kale arkası.

Yeni kale arkası bittiğinde oynadığımız ilk maç; rahmetli Metin Oktay'ın birisi voleyle, diğeri altı pasın içinde plase ile 2 gol attığı karşılaşma idi.

Maç 2-2 bitmiş, Galatasaray'ın asistlerini de; bir dönem Bursaspor'u da çalıştıran rahmetli sağ açık Yılmaz Gökdel yapmıştı. (Henüz futbolumuza istatistiğin girmediği o yıllarda; gol olunca hep yanımızdakine sorardık, 'kim ortaladı, kim attı' diye! Arada görmeyenler çıkabiliyordu çünkü)

Sırf Mesut'u izlemeye gelen o köşe; Bursaspor'un ve futbolun aristokrat kesimiydi!

Her şeyden ve her kesten biraz daha fazla anlayan, Bursaspor'un dışında diğer takımların maçlarına da hakim; bire bir soru sorulmasından hoşlanmayan avamla, entel arasında bir kitle.

Bir kaç kez yanlarına oturup maç izlemiştim; sonra bir daha asla!...

Bana göre değil, hoşlanmadım.

Hayatları Mesut'tu bu grubun; top sanki sadece onunla oynanırdı, takımın diğerlerini koy bir köşeye öyle dursun.

'Hadi oğlum Mesut, ortala koçum, bas çalımı aslanım; kır belini bir daha doğrultmasın kendini'...

Mesut gol atınca her kes bağırırdı ama; burası resmen çıldırırdı.

Benim yaşta olan eskiler iyi bilir; kale arkasının sol köşesinde kapalıya yakın yerinde tribünlerin duvarı iki üç insanın sığacağı kadar düzlenir, sonra yeniden aşağıya eğimli olarak devam ederdi.

Mesut gol atınca bu düzlüğe çıkan fanatik Mesutçuların amuda kalkarak bir süre öylece kaldıklarını görmüştüm; inanılmaz bir şeydi.

Allah muhafaza bir elleri kaysa ya da tutunamasalar pat dibe aşağıya düşecekler betonun üstüne; 

Tam fanatikler; yani Teksas'ın göbeğinde sürekli bağıran, çağıran, tezahüratları yönlendirenler otururdu.

Ne mutlu bana ki bu grubun içinde mesleğe başlayana kadar 15 yıldan fazla taraftarlık yaptım.

Amigo Yaşar'dı idolümüz; sadece bizim değil, maça gelmiş tüm taraftarların da.

Yeşil, beyaz paçalı pantolonu ve Kamberlerden topladığı roman grubuyla maçların sesi, soluğuydu Yaşar ağabey.

Önde zurna, davul, klarnet eşliğinde roman grubu, arkasında  elinde rengarenk balonlarla amigo Yaşar içeri girerdi.

Teksas'ın üst kapısından görününce müthiş bir uğultu kopardı tribünlerden.

Önce yavaştan 'Bursa ' diye bağırıp avuçlarımızla üç tıktık yapar; sonra 'Bir bana hindi Yaşar, bir baba Hindi ' diye bağırarak onu havaya sokardık.

Tribünlerin en altına, tel örgülerin önüne inerek oradan çektirirdi 'bir baba hindiyi'...

Ya da 'Yaşar sahaya' diye bağırarak; arı kovanına çomak sokardık!.

Tam istediği şeydi, sahanın içine bir şekilde zulalanmak!.

Kiloluydu Yaşar ağabey o yıllarda bile; sahada da polis var, önce izin çıkmaz, tempo yükselince mecbur kalırlardı bırakmaya.

Tel örgülerden sahanın içine atlarken kaç kere paldır kültür yere düşmüş, kaç kere pantolonunu bir yerlere taktırıp tam popo bölgesinden cart diye yırtmıştır garibim(!) sayısını unuttum...

Santraya kadar izin vermezler, kalenin tam arkasından bağırtırdı korosunu.

Ne günlerdi o günler nurlar içinde yatsın.

70-80'li yılların tribün bağlamında en büyük özelliği; seyirci profilinin son derecede centilmen ve rakibe karşı saygılı oluşuydu.

Artık herkes günlük dilde kullanıyor söyleyeyim o zaman, maç kötü yönetilirse 'şey hakem' derdik, stat olarak; hepsi o kadar!.

Bursa'da sadece Bursaspor tutulurdu o yıllarda (!)

Hiç hatırlamıyorum; 'Bursalıyım' deyip de bir Fenerli, Beşiktaşlı ya da Galatasaraylı aramıza karışsın!

Asla ve kata!

O yıllarda deplasman maçlarına otobüslerle gitme geleneği de yoktu henüz!

Biz bize olurduk tribünlerde.

Araya kaynak yaparak, rengini saklasın hak getire;

Taraftarlığıma hiç denk gelmedi; onun için mutlu ve gururluyum.

Yenince sevinir, yenilince hep birlikte üzülürdük.

Saf ve masum bir çocuğa benzerdi Bursaspor tribünleri.

Hakaret etmeyen, sövüp saymayan, rakibe saygı duyan naif ve gerçek Bursa beyefendisiydi o günün seyircileri.

Öyleydik ama; öyle kalamadık maalesef!

Bozulduk, deforme olduk; küfrü en son lügatine alacak bu güzel şehrin jargonunu değiştirdik. 

Çok özlüyorum tribün yıllarımla, üstüne karton yerleştirerek oturduğum buz gibi beton basamakları;

Maç günleri elimden eksik etmediğim kaynana zırıltımla, kırık dökük çatma kartondan yapılmış 25 kuruşluk yeşil beyaz şapkamı;

Gördüğünde 'N'aber Engin' diye hatırımı soran amigo Yaşar'la, ekürüsü amigo  Fikret Akdağ'ı (Fiko);

Mesleği şoförlük olan 'Hızlı gitmez Tahir''in dolmuşunu bir kenara çekerek elinde yeşil beyaz bayrakla ve pıtı pıtı adımlarla maç günleri Arap Şükrü'den Altıparmak Caddesine doğru bir kelebek sessizliğinde süzülüşünü.

Teksas; bir futbol geleneğinin öncü markası olarak Anadolu futboluna yıllarca rehber ve rol modellik yaptı.

Rakip olarak da üç büyükleri değil, kapı komşumuz Eskişehirspor'u bilir, onlarla yarışırdık.

'Es, es, es, ki, ki, ki' sloganı onların, 'Bir baba hindi' ise Bursaspor'un alameti farikası gibiydi.

İstisna olarak 'karıncaezmez Şevket' Bursaspor'dan önce Galatasaray tribünlerine hükmetmiş olsa da;

Şundan eminim ki 'Çarşı' bile bizden çok sonra popüler oldu!

 'Niye yazdın şimdi bunları durup dururken? derseniz;

Pazara Amed FK le Bursaspor'un maçı var da onun için.

Belki birileri okur da; kendisiyle tribünlere mukayyet olur diye.

Küfür ederek, taşkınlık yaparak maç kazanılamayacağını çok acı tecrübelerle test etmiş bu güzel camianın şu zor günlerinde yeni bir yol kazasına daha uğramaması için uyarmayı görev bildim.

Eskiden bugünlere evrilebilmek zamanın akışı içinde mümkün görünmese de;

Akli selimin egemen olmasını istediğim bir futbol oyunu bekliyorum pazar günü.

Kazasız, belasız ve vukuatsız...

Yazarın Diğer Yazıları

Alperen Şengün All Star'a göz kırpıyor
20 Aralık 2024 Cuma, 16:51

La la la, lay lay lom; Pablo Martin Batalla
19 Aralık 2024 Perşembe, 16:45

Sadece futbolcuları değil; yüzücülerimizi de sevin...
18 Aralık 2024 Çarşamba, 17:23

Meslek yaşamımın en zor yazısı bu yazı oldu...
17 Aralık 2024 Salı, 14:37

KSK'yı yenememek içimde ukde kaldı
16 Aralık 2024 Pazartesi, 17:20

Oscar ödülleri öncesi son tahminler
13 Aralık 2024 Cuma, 16:47

Karşıyaka seyircisi Bursa'ya gelsin mi, gelmesin mi?
12 Aralık 2024 Perşembe, 17:11

Bu TOFAŞ'ta 1999/2000'li yılların kokusu var!
10 Aralık 2024 Salı, 17:41

Serhat Kavut'tan Dusan Alimpijevic'e uygulamalı coaching dersi..
09 Aralık 2024 Pazartesi, 17:07

Federasyon başkanı kiminle dans ediyor?
06 Aralık 2024 Cuma, 17:15

Tüm Yazılar