Ece Sarı

Şu Öğretmenler Günü meselesi...

22 Kasım 2024 Cuma, 15:12

Öğretmenler Günü yaklaşıyorken eğitim mevzusunu konuşmadan olmazdı. Baştan sona, her açıdan yanlışlarla, eksikliklerle dolu bir alan kanımca... Mevzuattan tutun, müfredata; öğretmen kalitesinden tutun, okul eksikliğine; öğrenci yaklaşımları, veli yaklaşımları derken nereden tutarsanız tutun elimizde kalan bir yara bu. Yıllardır da her yöntemi deniyoruz, her şeyler bir anda değişiveriyor...

Ben öğretmenliği, öğretmenleri kutsayan anlayışa toptan karşı biriyim. Altını çiziyorum: Topyekûn karşıyım ve bu fikrime saygı duymayanlara da karşıyım.

Kutsal olan bir meslek var mı açıkçası onu da çok bilemiyorum. Her meslek, doğru ve eksiksiz yapıldığında sonsuz saygıyı hak ediyor. Kutsal olan bir şey varsa o da eğitimdir, emektir. Eğiten kişi kutsal olamıyor, eğitim kendisi hayatın her yönünde, her açıdan mevcut.

Şimdi biz bugünde bizlere emek veren, bizleri eğiten her öğretmenimizi gönülden kutlamalıyız. Mesleklerin özel günlerinin kutsanmasına karşı değilim, yanlış anlamayın beni. Ama mutlaka tanık olmuş, duymuş veya birebir kendiniz yaşamışsınızdır. Eşitlikçi davranmayan, öğrencisine kötü davranan, salla başını al maaşını yapan bir öğretmenin de kutsallığını konuşabilir miyiz?

En iyi bildiğimi, kendi mesleğimi örnek göstererek anlatayım: TV önünde başka bağlantılarla, asla gazetecilik eğitimi almamış, habercilik mantığının yanından geçmemiş onlarca insanın milyonları kazandığını görüyorsunuz. Gazeteciyim diyen bu tiplerin kutsallığını konuşabilir miyiz? Veya gazeteci olmasına rağmen halka yanlış bilgi veren, çıkarları uğruna habercilik yapan birinin... Gazetecilik de 'kutsaldır.' Vatandaşın doğruyu bilme, bilgi edinme hakkını yerine getiren; hatta hapse giren ve öldürülen binlerce gazeteci var. Son yıllarda ülkemizde yapılan araştırmalara bir göz atın derim. İşte bu ekran önü fenomenlerinin parlamasını sağlayan, işin mutfağında saatlerce, milyonun binde kaçıyla çalışanların emeği kutsaldır. Meslek değil, olamıyor maalesef...

Şimdi gelelim işin hediye kısmına... Ne yorumlar okuyor; neler duyuyorum!

Ama bu hediye alıp vermecelerin bir sınırı olmayınca, aman diyorum bunlar da nedir!

Fikrimce, hediyeyi veli vermez. Hediyeyi öğrenci verir. Sosyal medyada bir paylaşım gördüm geçenlerde. Bir öğretmenimiz, "Hediye istemiyorum, çocuklarınız bir mektup, bir resim getirsin kafi" demiş. İşte bu davranış kutsaldır mesela!

İstemem ama olsa da fena olmaz kısmı benim gibi düşünmeyen veli veya kişiler tarafından yarışa, uzunca sohbetlere, dalaşlara bile sebep oalbiliyor. Öğretmenlere sadece Öğretmenler Günü'nde hediye alınmıyor. Anneler Günü, sene sonu vs vs. Bu benim öğrenciliğimde zirveyi görüp bulaşık makinesine kadar uzanmıştı... Ufak tefek, gönülden verilen hediyeler konu dışıdır. Bunun da kırmızı kalemlerle altını çiziyorum!

Milli Eğitim Bakanlığı bu konuda çok net konuşmalı ve yasak getirmelidir.

Sınıf anneliği denen ne idüğü belirsiz görevin de bir şekilde sona ermesi mutluluk verici oldu. Öğretmen gibi davranan, pedagojik eğitimi olmayan, diğer veliler ve öğrenciler üzerinde hegemonya kuracağına inanan bir 'statü'nün yıllarca kendisini var etmesi bile mucize!

Çocuklarımız devlete emanettir, kendi çocuklarımız bile biz onlara iyi bakamadığımızda devlet himayesine alınır. Devletin bir vatandaşı olduğu için... Dolayısıyla özel veya devlet fark etmez; devletin tanıdığı bir okulda, devletten maaş alarak mesleğini yerine getiren birinin başka bir mesleğin üzerindeymişçesine muamele görmesi yersiz oluyor.

Çocukların, gençlerin rol model aldığı bu meslek grubunun gönülden yaptığı eğitimcilik, sabırla öğretme ve öğrenme arzusuyla insan yetiştiren anlayış ve davranışta bulunan her öğretmenin ise 'fikrimce' en güzel armağanı çocukların kuşkusuz sevgisidir.

Bu nedenle herkes kendi mesleğini doğru düzgün yerine getirirse aslında otomatik olarak her meslek bir açıdan kutsal oluyor.

Şunu da eklemeden edemeyeceğim; eğitim sisteminin öğretmeni, öğrenci ve öğretmene ezdirecek bir politikanın da tamamen karşısında olması gerek. Buradaki en büyük husus da, öğretmen olarak seçilmiş kişilerin sadece bir sınavla ömür boyu meslek garantisi altında değil; belli periyotlarda mesleğe devam edip edemeyeceğini sonuçlandıracak bir sistem getirmesiyle mümkün olur.

KPSS'nin yeterli olduğunu sanmıyorum.

Bir öğretmen, hatta bir insan kendini yaşam boyu geliştirmeli. Öğretmenden beklenen entelektüel birikimi de karşılamalı, bunun için epey zamanları olduğunu da düşünüyorum özelde çalışanlara kıyasla.

Ayrıca, özel okullardaki öğretmenler ile devlet okullarındaki öğretmenlerin hem ücret, hem de çalışma koşullarının arasında bu kadar fark olması da cabası!

İş kaygısına ise hiçbir şey diyemiyorum! O iş kaygısı her iki alanda da olmalı. Sonrasında çocuklar onlara, öğretmenler bizlere emanet... İşin Eğitim Bakanlığı veya yürütme kısmı, öğretmenlerin yaşadığı sorunlar,  başka bir başlığın konusu... Onu da konuşacağız...

Özetle mevzu uzun...

-Mış gibi yapmayalım, gerçekçi olalım. Kutsal olanın 'emek' olduğunu da unutmayalım.

Güvenliğimizi emanet ettiğimiz asker ve polislerimizi, hayatımızı emanet ettiğimiz sağlıkçılarımızı, sanayimizi, üretimimizi emanet ettiğimiz mühendislerimizi, temizliğimizi önemseyen temizlik hizmetlilerimizi de kutsayacak onlarca neden var ve biliyoruz ki emek yine kutsal...

Gönülden, büyük emeklerle, sistemin getirdiği zorluklarla mücadele eden, vicdanla, sevgiyle, samimice öğretmenlik yapan tüm öğretmenlerimizin günü kutlu olsun...

Yazarın Diğer Yazıları

Asgari değil, askerî ücret! Komandoyum komando
26 Aralık 2024 Perşembe, 13:34

Hadi erkekler sizi bekliyorum!
24 Aralık 2024 Salı, 14:49

Seks açı
13 Aralık 2024 Cuma, 14:33

Benim kim olduğumu biliyor musun?
10 Aralık 2024 Salı, 12:10

Sizi gidi et beyinliler...
30 Kasım 2024 Cumartesi, 12:17

Hakkınızı helal edin!
13 Kasım 2024 Çarşamba, 12:38

Bunu kim yaptı?
05 Kasım 2024 Salı, 11:33

Bana afakanlar bastı!
28 Ekim 2024 Pazartesi, 18:21

Bizde her şey ölümüne!
15 Ekim 2024 Salı, 08:56

Vasiyetimdir!
05 Ekim 2024 Cumartesi, 13:00

Tüm Yazılar