Pamukkale'ye komşu Hierapolis Antik Kentini gören herkesin dilinden 'masalsı bir yolculuk veya büyüleyici' sözler duyuluyor. Anadolu'nun kadim geçmişinin izlerinin saklı olduğu antik kentte son dönemde yapılan araştırmalar ise geçmişten bugüne uzanan efsanelere ışık tutuyor.
'Pamukkale Travertenleri'nin hemen yanı başındaki Hierapolis Antik Kenti ve bu eşsiz mirasın komşusu Loadikya Antik Kenti asırlardır parlamaya devam ediyor. Denizli kent merkezinin 18 km kuzeyinde yer alan Hierapolis Antik Kenti, bir yanda 'Pamukkale Travertenleri', bir yanda ise Laodikya (Laodikeia) antik kenti ile bir bütünün parçası olarak varlığını, tüm ihtişamıyla sürdürmeye devam ediyor. 9 Aralık 1988 tarihinde hem doğa, hem de kültürel miras olarak UNESCO Dünya Miras Listesi'ne alınan Hierapolis'te, neredeyse yarım asır boyunca kazı çalışmalarına katılan ve Türkiye için 'ikinci vatanım' diyen İtalyan Arkeolog Francesco D'Andria ise, 3 yıl öncesine kadar bu eşsiz mirasın bekçisi sayılıyordu.
Hierapolis'in arkeoloji literatüründe 'Holy City' yani Kutsal Kent olarak adlandırılıyor. Antik coğrafyacı Strabon ile Ptolemaios, Karia bölgesine sınır olan Loadikya (Laodikeia) kentine yakınlığı ile Hierapolisin bir Frigya kenti olduğunu ileri sürse de; Ana Tanrıça kültürünün izleri bu eşsiz kentin Hellenistik dönem öncesi bir yaşam merkezi olduğunu açıkça gösteriyor. Hierapolis; Bergama Krallarından II. Eumenes tarafından MÖ.2 yüzyılın başlarında kurulduğu ve Bergamanın efsanevi kurucusu Telephosun karısı Amazonlar kraliçesi Hieradan dolayı, Hierapolis adını aldığı biliniyor.
Türkler koruduÜst üste yaşanan depremlerden sonra, tüm Hellenistik niteliğini kaybeden yapı, tipik bir Roma kenti görünümünü aldı ve Roma döneminden sonra da, Bizans döneminde de çok önemli bir merkez özelliğini sürdürdü. MS. 4 yüzyıldan itibaren Hıristiyanlık merkezi halini alan ve MS. 80'li yıllarında, Hz. İsa'nın havarilerinden, Aziz Philip'in burada öldürülmesi antik kentin bir anlamda kaderini değiştirirken, Hierapolis, 12. yüzyıl sonlarına doğru Türkler'in eline geçti ve oldukça iyi biçimde korunarak günümüze ulaşmayı başardı. Hatta antik kentin girişinde Tanrıça Medusa'dan korunmak için işlenen Medusa figürü, zaman içinde Türk kültürüne nazar boncuğu olarak girdi.
Büyüleyen eserlerAntik şaherin bünyesindeki, Nekropol, Domitiyan yolu ve kapısı, kare alan içine oturtulmuş Oktokonus tapınağı, tiyatro, Frontinus caddesi ve kapısı, Agora, Kuzey Bizans Kapısı, Güney Bizans Kapısı, Gymnasium, Tritonlu Çeşme Binası, Apollon Kutsal Alanı, su kanalları ve nymphaeumları, Surlan, Filipus Martynonu ve köprüsü, Direkli Kilisesi, Nekropol Alanı, Katedral ve Roma Hamamı kalıntıları büyüleyici kısımlar arasında varlığını sürdürüyor.
Cehennem kapısının gizemiHierapolis'le ilgili bir önemli gelişme ise gizemli "Cehennem Kapısı" ve yanına inşa edilen Apollon Tapınağı'ndaki süregelen söylentilerin modern bilim sayesinde çözülmesi oldu. Cehennem köpeği Kerberos'un zehirli nefesinin yerden aktığına ve tanrı olarak kabul ettiği Hades'e (Plüton) masumları kurban verdiğine inanılan "Cehennem Kapısı"nın yanına inşa edilen Apollon Tapınağı'nda, tanrılara kurban verilen hayvanlara ilişkin gerçeğin aslında jeolojik yapıdan kaynaklandığı, kurbanların karbondioksit gazıyla zehirlendiği ortaya serildi.
Hierapolis Antik Kenti'nin yanı başındaki Laodikya Antik Kenti de adeta bir elmas gibi asırlara meydan okuyarak ışıldamaya devam ediyor... Geçmişi milattan önce 5500'e uzanan Laodikya'nın büyüleyici atmosferi görenleri kendine aşık ediyor. Laodikya için türlü türlü rivayetler ortaya atılsa da, Efes'ten sonra Anadolu'nun en büyük antik kenti olan yerleşim yerinin, milâttan önce 3. yüzyılın ortalarında Seleukos Kralı II. Antiokhos tarafından karısı Laodike adına kurulduğu biliniyor.
Yaşam, 2024.11.11 10:30