Serkan Yetişmişoğlu

Serkan Yetişmişoğlu

serkanyetismisoglu@bursadabugun.com

Hayaller ve gerçekler!

2019.02.15 09:00 - Son Güncellenme: 2019.02.15 09:00
A

Hayaller ve gerçekler!

 

 

Biz gazeteciler, bir anlamda "hikaye anlatıcıları" gibiyizdir.

O oyundaki (filmdeki); aktörlerin performanslarını yorumlar ve yazarız.

Mesela futbol...

Bir dönem kalecilik de yapan ünlü Fransız düşünür Albert Camus'nün meşhur bir söz vardır:

"Ahlakla ilgili ne biliyorsam, onu futbola borçluyum. Çünkü hayatta olduğu gibi futbolda da top hep beklemediğim köşeden geldi!" diye...

Futbolun, sonucu kolay kestirilemeyen bir oyun olduğu için bu kadar ilgi çektiğini söyler.

"FUTBOL ASLA SADECE..."

Ünlü yazar Simon Kuper ise, "Futbol asla sadece futbol değildir" kitabında, dünya futbolundan sosyolojik örnekler vererek, hayatla futbol oyununun benzerliklerine dikkat çeker.

Bursa'da çekilen "Dar alanda kısa paslaşmalar" filminde de "Antrenör Hacı" rolünü canlandıran rahmetli sanatçı Savaş Dinçel, "Hayat, futbola fena halde benzer" der oyuncularına ve ekler:

"İstediğin kadar yetenekli ol. Eğer iyi bir takımın yoksa kaybedersin!"

İşte bu noktada, hayatla bu kadar özdeşleşen ve 100 milyonlarca insanı peşinden sürükleyen futbol, gerçekten de hayata benzer!

İçinde; "heyecan, umut, coşku, sevinç, kahkaha, sevme, üzüntü, göz yaşı, hayal kırıklığı, yeniden toparlanma, paylaşma, inanma" gibi duygular barındırır bu meşin yuvarlak...

SEVECEKSE CANDAN SEVMELİ

Ammaaa;

Tüm bu unsurlara rağmen, genelde büyük çoğunluk sonuca odaklanır.

Hatta başarıya kolay paydaş olma adına, binlerce kilometre ötede yaşayan insanlar, yaygın medyanın 7/24 gözüne sokup pompaladığı İstanbul'un 3 takımını tutar.

Sırf sevinmesi daha kolay ve çabuk olsun diye...

Kendi şehrinin takımını "candan sevip desteklemek" yerine, belki de hayatında hiç dünya gözüyle izleyemeyeceği takımlar için ekran karşısına geçip "camdan(!) sevmeyi" tercih eder!

Bu da ayrı bir sosyolojik yazı konusu aslında...

Neyse...

Rahmetli Şampiyon Başkan İbrahim Yazıcı'nın da dediği gibi futbolda herkes "tabelaya bakar"...

Kazandıysan mesele yoktur!

Ama kaybettiysen sıkıntı var demektir!

Kimse senin "çok iyi oynadık, ama kaybettik" laflarına itibar etmez!

SEN İYİ BİR KAPTANSAN...

Hani Victor Hugo'nun şu meşhur sözü var ya:

"Kimse senin açık denizlerde dalgalarla nasıl boğuştuğuna bakmaz. Gemiyi limana getirip getirmediğine bakar!" diye...

Gerçekten de böyledir bu işler!

Futbolda bahane çoktur aslında:

"Top büyük oranda bizdeydi, çok baskılı oynadık, ama golü bulamadık!"

Ya da;

"Rakip kaleye 25 şut attık ama bir türlü gole ulaşamadık!"

Bu gibi sözleri çok duymuşsunuzdur!

İyi güzel de kardeşim, adama "Hatice'yi bırak da neticeye bak" demezler mi?

Öyle ya;

Marifet, topu alıp evelemek gevelemek, sadece tazı gibi çok  koşmak değil, o meşin yuvarlağı ağlara göndermektir.

Yediğinden bir fazlasını atmak demektir.

Taraftarına zevk veren, umut veren bir takım izlettirmek için mücadele etmek demektir.

NEDİR HAYALLERİMİZ?

Martin Luther King'in o ünlü "I have a dream" sözü gibi...

Herkes gibi benim de tutkunu olduğum takımım için "bir hayalim var!"

"Nedir bu hayal!" derseniz;

Şunları sıralarım:

*Çok koşacak.

*Takım halinde savaşacak.

*Pes etmeyecek!

*Pozisyona girecek.

*Keyif verecek.

*Kaybetse de, savaştığı için alkışlanacak.

*"İşte benim takımım bu" dedirtecek.

Buradan hareketle;

Çıtayı yükseğe koyacak:

-Her sene ilk 4'e oynayacak.

-Türkiye Kupası'nı kazanmayı hedefleyecek.

-Altyapıdan yetişen kaliteli gençleri A Takıma monte etmeyi ilke edinecek.

-Her yıl kadrosuna en az 2 yabancı yıldız oyuncu ekleyecek.

-Kadro istikrarını koruyacak.

Buraya kadar hayalleri yazdım.

ACI GERÇEKLER...

Peki, ya gerçekler?

-Kadro istikrarı yok!

-Kadro mühendisliğinde sıkıntı var!

-Kalite desen hak getire!..

-Takımda yıldız isim yok!

-"Başarı eğrisi" yukarı değil, aşağıya doğru...

-Ekonomik durum malum!!

-Hedef; bırakın "Avrupa kupalarını", son yıllarda ligde kalmak olmuş!

-Şampiyonluk apoletin var ama, sana şampiyon kulüp muamelesi yapan yok!

-Hakemler desen, her fırsatta VAR'ını yoğunu ortaya koyup seni doğramak için fırsat kolluyor, fırsatını bulunca da doğruyor!

-Kalıcı gelir kaynakları üretme konusundaki sıkıntılar sürüyor.

KIZILCIK ŞERBETİ İÇİYOR...

Bütün bunlara rağmen, taraftar armasına sahip çıkmaya devam ediyor...

Acı gerçeklere karşın, vaziyeti Küçük Emrah'a falan bağlamıyor!

Kan kussa da "kızılcık şerbeti içtim" diyor!

Yeri geldiğinde bağrına taş basıyor...

Hatta aksine;

Böyle zor zamanlarda, gönül verdiği renklerine daha çok sarılıyor...

İşte bunlardan biri de cumartesi günkü Rize maçı...

13 finalin ilki..

Evde kalan 6 maçın da ilki...

Zaten...

Şimdi destek zamanı olduğunu iyi biliyor cefakâr Bursaspor taraftarı...

"İNANIN ÇOCUKLAR.."

Şimdi "kazanma vakti" diyor!

Tribünlerden;

"Çocuklar inanın,

İnanın çocuklar!

Güzel günler göreceğiz,

Güneşli günler!" diye haykırıyor!

Son düdüğe kadar takımını ateşliyor.

Artık yüzü gülsün diye!

Tek sevdası, biraz olsun nefes alsın diye...

Yüreğindeki fırtınalar bir nebze dinsin diye...

Güzel günler yeniden başlasın diye...

Hayalleri gerçeğe dönüşsün diye...

İki haftada bir heyecan içinde sevgilisine koşar!..

Bu camia daha ne yapsın ki?

Öyleyse;

Bu büyük aşka karşılık verme sırası sizde sevgili futbolcu kardeşlerim...


A

Yazarın diğer yazıları

Yazarın Tüm Yazıları