'Trump'ın hedefi, yeni bir nükleer anlaşma yapmak'

'Trump'ın hedefi, yeni bir nükleer anlaşma yapmak'

İstanbul Aydın Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Karaca, "ABD Başkanı Trump, Çin'in de dahil olduğu yeni bir nükleer anlaşma yapabilmek için INF'den çekilmiş olabilir'." dedi.

2019.02.08 12:09 - Son Güncellenme: 2019.02.08 12:10 - Güncel - HABER MERKEZİ
A
'Trump'ın hedefi, yeni bir nükleer anlaşma yapmak'

İstanbul Aydın Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ragıp Kutay Karaca, ABD Başkanı Donald Trump'ın, Çin'in de dahil olduğu yeni bir nükleer anlaşma yapabilmek için Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler Anlaşmasından (INF) çekildiğini savunarak, ''Belki de Trump, 6 ay sonra diyecek ki, (Nükleer hiçbirimizin yararına değil, gelin bu anlaşmayı dünya geneline götürelim ve elinde orta menzilli nükleer füze olan herkes bu anlaşmaya dahil olsun.)'' dedi.

ABD, Rusya'nın INF'nin koşullarını yıllardır ihlal ettiğini gerekçe gösterip anlaşmayı askıya almasının ardından Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin de, anlaşmayı askıya aldığını duyurdu.

Prof. Dr. Ragıp Kutay Karaca, dünyanın güvenliği için önemli olan bu anlaşmanın askıya alınması ile ilgili AA muhabirine değerlendirmelerde bulundu.

Karaca, Trump'ın seçim öncesi kendi kamuoyuna verdiği mesajlar ile seçildikten sonraki uygulamalarının tutarlı olduğunu, vaatlerini bir bir yerine getirdiğini belirtti. Prof. Dr. Karaca, Trump'ın, özellikle dış politik konulardaki vaatlerini yerine getirebilmek için bazen ekonomik ambargolara başvurduğunu, bazen Birleşmiş Milletler (BM) gibi en büyük dünya organizasyonunun içindeki fonlardan desteğini çektiğini, bazen de Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler anlaşması (INF) gibi tarihsel önemi büyük anlaşmalardan çekildiğini söyledi.

ABD Başkanı Ronald Reagan ile Sovyetler Birliği lideri Mihail Gorbaçov arasında 8 Aralık 1987'de Washington'da imzalanan Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler Anlaşmasından çekilmesiyle beraber Trump'ın bir vaadini daha gerçekleştirdiğini kaydeden Prof. Dr. Karaca, ''ABD'nin, 1945 tarihinde Hiroşima ve Nagasaki'ye atom bombası atmasından sonra Sovyetler Birliği de 1949 yılında nükleer silah üretmeyi başarmış ve bugüne kadar süren bir nükleer yarış başlamıştır. 4 Ekim 1957'de Sovyetler'in Sputnik'i uzaya fırlatmasıyla nükleer yarışa bir de uzay boyutu eklenmiştir. Uzun menzilli füzeye nükleer başlığın takılabileceği bir teknoloji ise yarışı son noktaya taşımıştır. ABD ile Sovyetler Birliği arasında dehşet dengesi bir anda Sovyetler Birliği lehine çözümlenmiştir.'' diye konuştu.

ABD'nin bu dengesizliği, kısa ve uzun menzilli füzeleri Sovyetler Birliği çevresinde yer alan müttefiklerine konuşlandırarak çözmeye çalıştığını değerlendiren Karaca, şöyle devam etti:

''ABD'nin, Sovyetler Birliği'ni durdurma sürecinin ceremesini çeken ülkelerden biri de Türkiye'dir. 1960'larda Jüpiter füzeleri İzmir'e yerleştirmişti. Ancak Rusya karşı hamle olarak Küba'ya bu füzelerin bir benzerini yerleştirince, 13 günlük büyük bir nükleer kriz yaşandı. Moskova ve Washington gizlice anlaşarak füzeleri karşılıklı çekti. Yani Türkiye'nin yanında Küba da bu krize kurban gitmiştir. Nükleer denge, 1945 sonrası BM sistemi ile her iki taraf adına en önemli caydırıcılık unsurudur. Daha sonraki süreci 1972'de Moskova'da, ABD Başkanı Richard Nixon ile Sovyetler Birliği Komünist Partisi Genel Sekreteri Leonid Brejnev arasında imzalanan SALT-I Antlaşmasının getirdiği etki ile dünya ikinci bir barış sürecine girmiştir. Bu sürecin meyvesi ise Helsinki Nihai Senedi'nin imzalanması olmuştur."

Bu sürecin 1979 yılına kadar devam ettiğini anlatan Karaca, Sovyetler Birliği, 1979'da, Afganistan'a girince dünyada yapılan en önemli yorum, ikinci soğuk savaşın başladığı olmuştur. Çünkü Helsinki Nihai Senediyle başlayan süreç, kesintiye uğramış ve SALT II anlaşması imza aşamasında iken iptal edilmiş, bir anda savaş tamtamları çalmaya başlamıştır." diye konuştu.

Prof. Dr. Karaca, bu sürecin, Sovyetler Birliği'nde Gorbaçov'un iktidara gelişiyle yumuşadığını ve bu yumuşamanın en önemli icraatının 8 Aralık 1987'de imzalanan orta menzilli nükleer füzelerin kısıtlanması, saklanması veya kullanımın yasaklanması anlaşması olduğunu söyledi.

Karaca, "Dünya, yeniden bir barışı ve nükleer dengeyi günümüze taşımıştır.'' dedi.

"Çekilme kararında yalnızca ABD ve Rusya tarafı yok, bir de Çin tarafı var"

Prof. Dr. Karaca, tarihi anlaşmaların feshedilmemesinin nükleer dengenin korunması için çok önemli olduğunu, dolayısıyla Trump'ın bu tarihi anlaşmayı neden askıya aldığı sorusunun da bu bağlamda yanıtlanması gerektiğini belirtti.

Donald Trump'ın anlaşmadan çekilme kararını, dünya ve ABD kamuoyuna ''Ruslar anlaşmayı ihlal ediyor'' şeklinde yansıttığını ileri süren Karaca, şu değerlendirmelerde bulundu:

''Oysa INF'nin en önemli maddesi, kontrol maddesi. Dolayısıyla bu anlaşma, bir kontrole tabii ve bu kontrol de yapılıyor. Ayrıca yeni Cruise füzesi geliştirme, INF'ye aykırı bir şey de değil, yani orta menzilli füzeler ile Cruise füzeler geliştirilebilir ve bunu ABD de yapıyor ama kullanamazlar. Anlaşmaya göre bu füzeler, modernize edebilir ama dediğim gibi kullanılamaz. Bana sorarsanız, Trump'ın çekilme kararında yalnızca ABD ve Rusya tarafı yok, bir de Çin tarafı var. Çin, INF anlaşmasına dahil değil. Dolaysıyla Çin'in elinde anlaşma kapsamına girmeyen birçok füze var.''

ABD Başkanı Trump'ın, Çin'in de dahil olduğu yeni bir nükleer anlaşma yapabilmek için Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler Anlaşmasından çekilmiş olabileceğini savunan Prof. Dr. Karaca, ''Belki de Trump, 6 ay sonra diyecek ki (Nükleer hiçbirimizin yararına değil, gelin bu anlaşmayı dünya geneline götürelim ve elinde orta menzilli nükleer füze olan herkes, bu anlaşmaya dahil olsun.)'' dedi.

''Rusya ile ABD arasında danışıklı bir dövüş var gibi''

Prof. Dr. Karaca şunları kaydetti:

''Ya da Trump, dünyayı buna mecbur kılmaya çalışacak. Çünkü, Avrupasından Asyasına, Afrikasından Güney Amerikasına kadar, bu anlaşmadan çekilme yönündeki kararın fazlasıyla tedirgin edici olduğunu verilen demeçlerden anlıyoruz. Bu arada dikkat ettiyseniz Trump'ın kararından sonraki süreçte ABD, Rusya'yı aykırı davranmakla suçlarken Ruslar da aynı tepkiyi ABD'ye karşı verdiler. Yani şöyle bir şey var esasında, anlaşma içinde bir danışıklı dövüş var gibi. Danışıklı dövüşten kastım şu, 'Ben yapıyorum ama sen de yapıyorsun. Şimdi nereden çıktı bu çekilme kararı?' söylemi var.

Ruslar diyor ki, ABD, Polonya ve Romanya'da MK41 dikey füze rampası konuşlandırdı. Bu INF'ye aykırıdır diyor. ABD de diyor ki, Rusya Cruise füzeleri üretiyorlar işte bu INF'ye aykırı. Dolayısıyla anlaşma içerisinde neyin aykırı, neyin aykırı olmadığı her iki taraf açısından ortak bir söyleme oturmuyor. Her iki taraf da birbirini suçluyor. Biz buradan ne çıkarıyoruz, bu anlaşmaya aykırı her iki taraf da bir şeyler üretiyor."

Trump'ın, INF anlaşmasından çekilme kararının arkasında orta menzilli nükleer füze üretme potansiyeline sahip ülkeleri yeni bir anlaşmaya oturtmak veya bunun zeminini hazırlamak bulunduğunu değerlendiren Karaca, "Belki ABD, belli bir süre içinde ürettiği ama beyan etmediği silahları, bu anlaşmadan çekildikten sonra 'biz bunları yeni ürettik' şeklinde ortaya sunup bunları yeni bir anlaşmanın parçası yapma, dolayısıyla karşıyı da o anlaşmaya mecbur tutma stratejisi izleyecektir.'' diye konuştu.

''Nükleer silah kullanılan gün, dünyanın son günü olur''

Prof. Dr. Karaca, ABD'nin 1945'te, Hiroşima ve Nagazaki şehirlerini yerle bir eden atom bombası yerine daha sınırlı bir kapasiteye sahip olan yeni nesil silahlar üretmesinin altında yatan nedenin, daha sınırlı bir alanı tahrip etme fikrinde yatıyor olabileceğini söyledi.

Büyük çaplı veya sınırlı kapasiteli kullanılan her nükleer silahın, dünya ve insanlık için bir felaket getireceğine vurgu yapan Karaca, konuşmasını şöyle sürdürdü:

''Allah hiçbir zaman insanlığa böyle bir olay yaşatmasın ama Hiroşima'ya, Nagazaki'ye atılan bombaların, sonucunun ne olacağını bilmeden atıldığını çok net olarak görürsünüz. Belki de o dönemde ABD yönetimine, 'Milyonlarca insanı yok edecek, ışınlarla demiri, insanı eritecek. İnsanlığı yüzyıllarca sürecek bir radyasyona maruz bırakacak' bir süreç olduğunu anlatsalardı veya bunu tahayyül etselerdi, belki bu bombalar kullanılmayacaktı.

Şu anda nükleer silahlar, nükleer bombalar bir şekilde daha küçük, daha sınırlı kapasitede, daha belirli bir alanı yok edebilecek. Açıkça ifade etmek gerekirse, ister küçük bir bölge, ister büyük bir bölge hiç fark etmez, nükleer silahların kullanılmaya başladığı gün, dünya için sonun geldiği gündür. Nükleere sahip olan her devlet, kendisi adına uluslararası sistemde büyük bir caydırıcılığı sağlamış oluyor.''

"İnsanoğlu için bir tehdit olur"

''ABD, Afganistan'a, Yemen'e, Suriye'ye elini kolunu sallayarak girerken, Kuzey Kore'ye, kendi adına çok geniş bir stratejiyi izleyememenin karın ağrısını çekiyor.'' ifadesini kullanan Prof. Dr. Karaca, ''ABD, Kuzey Kore'ye giremiyor, çünkü Kuzey Kore'nin elinde nükleer silah var. Dolayısıyla elinde nükleer silah olduğu bilinen hiçbir ülkeye, dünyanın en büyük gücü olsanız da bir saldırı imkanı yaratamıyorsunuz.'' dedi.

ABD ve Rusya'nın karşılıklı olarak bu anlaşmadan çekilmesinin uluslararası anlamda tüm dünyayı ilgilendiren nükleer yarış sorununu da beraberinde getirebileceğine dikkat çeken Karaca, şu değerlendirmelerde bulundu:

''Hiçbir nükleer güç, küçük de olsa, orta ölçekte de olsa başka bir ülkenin nükleer güç haline gelmesini istemez. Bölgeyi düşünün. Suudi Arabistan'ın nükleer silah üretmeye yeltenmesi, otomatik olarak İran'ın, Katar'ın ve Türkiye'nin nükleer yarışa girmesine de neden olur. Yani domino etkisi yapar ve bir anda tüm dünya, kendini bu yarışın içerisinde bulur. Bu da gelecekteki savaşın boyutunun en üste yani nükleer boyuta taşınmasına neden olur, bu da insanoğlu için en büyük felakettir. Bunu da çok net bir şekilde söylemek lazım. Çünkü nükleere karşı ekipman, Türkiye de dahil olmak üzere dünyanın neredeyse dörtte üçünde yoktur. Dolayısıyla bu da tüm dünyayı, çok tehlikeli bir sürece sokar. İnsanoğlu için bir tehdit olur.''

INF anlaşmasının askıya alınmasının Türkiye'yi doğrudan etkileyen bir yanı olmadığını belirten Prof. Dr. Karaca, şunları kaydetti:

''Ama şununla karşı karşıyayız. Yukarımız Rusya, Suriye de aşağımız. Öbür tarafta adı sözde kalmış bir müttefiklik, inandırıcılığını kaybetmiş ABD-Türkiye ilişkisi. Dolayısıyla bu da bizi bir şekilde etkileyecektir. Açıkça söylemek gerekirse, Rusya ile ABD arasındaki nükleer savaş, yalnız Rusya, ABD özelinde olamaz, tüm dünyayı içine çekecek bir savaştan söz ediyoruz. ABD ile Kuzey Kore arasında çıkacak bir savaş bile nükleere sahip tüm ülkeleri içine çekebilecek riskler barındırmaktadır.''

Diğer Güncel Haberler için tıklayın


2019.02.08 12:09 - Son Güncellenme: 2019.02.08 12:10 - HABER MERKEZİ
A