Prof. Dr. Oktav: İran'a yaptırımlar konusunda Ankara'nın duruşu net

Prof. Dr. Oktav: İran'a yaptırımlar konusunda Ankara'nın duruşu net

Uzmanlar, ABD Başkanı Trump'ın, 2015'te imzalanan nükleer anlaşmadan çekilmesi ve İran'a yönelik yaptırımların Türkiye ve küresel ekonomiye yansımalarını AA muhabirine değerlendirdi.

2018.08.16 12:33 - Son Güncellenme: 2018.08.16 12:34 - Güncel
A
Prof. Dr. Oktav: İran'a yaptırımlar konusunda Ankara'nın duruşu net

İstanbul Medeniyet Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Özden Zeynep Oktav, ABD'nin Türkiye ve İran'a eş zamanlı yaptırım kararının arkasında, Moskova, Tahran ve Ankara yakınlaşması ile başlayan bir sürecin olduğunu belirtti.

Oktav, nükleer anlaşmanın rafa kaldırılmasıyla birlikte ABD Başkanı Donald Trump'ın tarihinde görülmemiş şekilde İran'a yönelik yaptırımlarını şiddetlendirdiğini söyledi.

İran'a yaptırımların Türkiye'nin kesinlikle arzu etmediği bir durum olduğunu aktaran Oktav, şunları kaydetti:

''Türkiye, ABD'nin daha önceki İran'a yönelik uygulamalarında ve nükleer anlaşma sırasında, Batı ülkeleriyle ilişkilerinde yapıcı bir rol üstlenmeye çalıştı. Fakat bugün geldiğimiz nokta oldukça düşündürücü. İki ülkeye eş zamanlı olarak yaptırımlar uygulanması oldukça düşündürücü. Trump, aslında bölgenin en güçlü iki ülkesine uyguladığı yaptırımlarla onları daha çok yakınlaştırıyor.

2017 bence bir kırılma yılıydı ve Rusya da bu dönemde kilit ülke haline geldi. Tahran, Ankara ve Moskova, Suriye haritası belirlenirken inisiyatif aldı ve Astana süreci başladı, Moskova, Ankara ve şimdi de Tahran süreci başlayacak. Bu süreç, ABD, İsrail'i ve Suudi Arabistan'ı son derece tedirgin ediyor. İran'a yönelik yaptırımlar, Türkiye'ye yapılan ekonomik ataklar şunu çok net bir şekilde ortaya koyuyor. Orta Doğu dizayn edilirken, Suriye haritası yeniden çizilirken Arap olmayan iki bölgesel güç Türkiye ve İran, elimine edilmeye çalışılıyor."

İran ve Türkiye coğrafyanın iki pilot ülkesidir''

Özden Zeynep Oktav, ABD ve İsrail'in kontrolüne girmeyerek milli bilinç ve hareket kabiliyetini kaybetmeyen, Orta Doğu'da sadece köklü imparatorluk geçmişine sahip ve Arap olmayan iki ülkenin etkin güç olarak kaldığını kaydetti.

İran ve Türkiye'nin dış baskılara maruz kaldıkları dönemlerde birbirlerine daha fazla yaklaştıklarını vurgulayan Oktav şu değerlendirmelerde bulundu:

''Irak'ın toprak bütünlüğünden söz edilmiyor artık, seçimlerin sonuçları bile doğru düzgün açıklanmadı. Türkiye ile Irak'ın arası bir bozuldu, bir daha iyileşti. Suriye paramparça oldu. Mısır; İsrail ve Amerika ne derse onu yapıyor. ABD Başkanı Trump'ın damadı Jared Kushner ile yakın olan bir Suudi Veliaht Prensi var o da ABD ne derse onu yapıyor. Ortada ortak bir duruşun sergilenemediği bir blok ile karşı karşıyayız."

Orta Doğu coğrafyasında iki pilot ülke olarak Turkiye ve İran'ın kaldığına vurgu yapan Prof.Dr. Oktav, "Dolayısıyla Türkiye ve İran'ı, Körfez'de, Suriye'de ve Orta Doğu coğrafyasında çıkaramayacaklar. Çünkü İmparatorluk geçmişi olan iki büyük ülkenin kadim bir kültürü var. İmparatorluk geçmişinden kaynaklanan diplomasi deneyimine sahipler. Her şeyden önce tüm saldırılara, yıpratmalara karşı koyabilecek sağlam devlet yapıları ve orduları var. Üstelik Türkiye ayrıca güçlü bir ordusu, canlı ekonomisi, modern bankacılık sistemi ile öne çıkıyor. Millet olarak saldırılar karşısında birlik olma gibi ulusal bir bilinç düzeyimiz de var. Dolar atağına karşı halkın son günlerdeki tepkisini buna örnek verebiliriz.''

Bölgede Türkiye ve İran'ın gücünü kırmaya yönelik siyasi, askeri ve ekonomik saldırları düzenleyenlerin önemli bir konuyu unuttuklarını dile getiren Prof. Dr. Özden Zeynep Oktav şöyle devam etti:

''İran ve Türkiye'ye yönelik ekonomik ataklar iki ülkeyi birbirine daha çok bağlıyor. Elbette bu iki ülkenin iç ve dış birtakım sorunları var. Fakat Suriye politikasından dolayı her ne kadar ilişkilerde bir güven sorunu yaşansa da zor zamanlarda bu iki ülke yakınlaşıyor. Yaptırımlar ve Orta Doğu'nun bu hali hegemon bir güç eksikliğinden kaynaklanıyor. Yani Amerika'nın agresif davranışlarını dengeleyecek bir başka gücün olmaması problemini yaşıyoruz. Ve bugün bölgede yaşananlar ABD'nin egemen ve haydut bir süper güç olmasından kaynaklanıyor. Aynı şekilde ABD'nin Orta Doğu'da başka bir haydut gücü İsrail var.''

Özşahin: ABD bugün hiç olmadığı kadar yalnız

Necmettin Erbakan Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Dr. Öğretim Üyesi M.Cüneyt Özşahin de ABD'nin İran'a yönelik yaptırımlarını küresel düzeyde yürüttüğü politikalardan azade düşünmenin mümkün olmadığını söyledi.

Soğuk Savaş'ın ertesinde dünya siyasetinde halen yerini arayan ABD'nin bugün hiç olmadığı kadar kutuplaştırıcı bir siyaset izlediğine tanıklık edildiğine vurgu yapan Özşahin, ''Trump'ın dış politika stratejisini anlamlandırmak politik analistler için daha önce olmadığı kadar çetrefilli bir mesele haline gelmiş durumda. Zira Trump'ın kişisel özellikleri ve psikolojisini hedef alan analizler bir kenara bırakılacak olursak Trump dönemi, ABD dış politikasının çözülmesi son derece zor bir bulmaca niteliğinde.'' dedi.

Özşahin, bir taraftan Rusya- Çin ekseni ile sorunlu diğer taraftan ise Avrupa Birliğini dize getirmek için mücadele eden bir ABD ile karşı karşıya olunduğuna dikkati çekerek şu ifadeleri kullandı:

''Trump diğer ABD başkanlarının tercih ettiği demokrasi ve insan hakları idealleri çerçevesinde bir politika ne Avrupa Birliği ülkelerini de yanına alarak Rusya ve Çin karşısında bir blok oluşturmayı hedeflemekte ne de yükselen bir güç olarak Çin'i çevrelemeye odaklanmaktadır. Açık olan tek husus ise tüm bu seçenekleri bir kenara iten ABD bugün hiç olmadığı kadar yalnız olduğudur.

İran'a yönelik yaptırım özelinde değerlendirilecek olursa Rusya ve Çin'in İran'a yönelik hiç de şaşırtıcı olmayan desteği bir yana, bugün Avrupa Birliği de yaptırım kararını tanımadığını ilan etmekten çekinmemektedir."

"ABD'li siyaset yapıcılar için İran kullanışlı bir araç"

Cüneyt Özşahin, Trump'ın dış politikayı iç politika malzemesi haline getirmesinin, ABD'yi uluslararası politikada yalnızlığa ittiğini söyledi.

İç politikada oldukça zor zamanlar geçiren ve türlü soruşturmalar ile karşı karşıya kalan Trump'ın, muhafazakar ABD seçmenine İran üzerinden seslenmeyi hedeflediğini aktaran Özşahin şöyle devam etti:

'İran, rehine krizi gibi kimi olaylar ile kolektif hafızayı canlı tutmayı beceren ABD'li siyaset yapıcılar için uzun süre kullanışlı bir araç teşkil etmiştir. Görünen o ki başkan Trump da yaklaşan temsilciler meclisi seçiminde İran kartını kullanmaktan geri durmuyor. Peki bu politikanın sonuçları ne olacak? Her şeyden önce Trump'ın kendisi de dahil hiç kimse, yaptırımların İran'ın ABD'ye yönelik politikasında bir değişim yaratmasını beklemiyor.

Sonuç olarak iç politikanın dış politikayı bu denli boyunduruk altına alması uluslararası politikada ABD açısından telafisi zor sorunların neşvünema bulmasını kaçınılmaz hale getirmektedir.

Yaptırımlar sonrası İran'ın Rusya ve Türkiye'yi de yanına alarak birtakım alternatif politikalar arayışına girmesi ve bu ülkeler arasındaki ilişkilerin derinleşmesi muhtemel görünüyor."

Başaran: Ankara'nın duruşu net

ANKASAM Uluslararası İlişkiler uzmanı Doğacan Başaran da Trump yönetiminin, İran üzerindeki ekonomik baskıyı arttırarak içeride de karışıklığa yol açmayı hedeflediğini savundu.

Trump'ın, içerideki rejim karşıtı gösterileri bahane ederek, İran'ı uluslararası toplumdan da izole etmeye çalışacağına dikkati çeken Başaran, ''Nitekim Trump, bu hedef doğrultusunda uygulamaya koyduğu yaptırımlara Türkiye'nin de katılmasını istemektedir. Hatta Türkiye'ye yönelik ekonomik ve siyasi baskının başlıca nedeni de hükümetin, ABD'nin taleplerine uygun hareket etmeyerek çok yönlülüğü esas alan dış politikayı benimsemesidir.'' dedi.

Başaran, ABD'nin İran'a uygulanan yaptırımlar konusunda Türkiye'ye de baskı uygulamaya çalıştığını ancak Ankara'nın bu konuda net bir duruşu olduğunu vurguladı.

Başkan Recep Tayyip Erdoğan'ın yaptırım kararları açıklandığı andan itibaren İran ile işbirliğine devam edeceklerine dair açıklamasını hatırlatan Başaran, ''Ankara, uğradığı ağır baskıya rağmen İran'a yönelik yaptırımlara katılmayacağını bizzat Başkan Erdoğan tarafından ifade etmiştir. Üstelik Erdoğan, İran'ı Türkiye'nin stratejik ortağı olarak tanımladı. Bu da ABD'nin İran'a uygulamaya başladığı yaptırımlar karşısında, Ankara'nın duruşunu tartışmaya mahal bırakmayacak şekilde ortaya koymuştur. Bu bağlamda Türkiye'nin İran'la olan ticaretine devam edeceğini söylemek mümkündür. Ayrıca Türkiye ile İran arasındaki ticaretin yerel para birimleri üzerinden yapılmasına yönelik girişimler de vardır. Bu da Türkiye ve İran'ın kararlı olmaları halinde, kısa vadede olmasa da orta ve uzun vadede kendi paralarının güçlenmesi; dolara ve avroya olan bağımlılıklarının azaltılması anlamına gelmektedir.'' diye konuştu.

"Türkiye, İran'ın nükleer iradesini sınırlamalı"

Nükleer anlaşmanın tamamen rafa kalkması durumunda İran'ın nükleer silah üretmeye devam edeceğine dikkati çeken Başaran, Türkiye'nin de buna engel olmak için daha fazla diplomatik çaba harcaması gerektiğinin altını çizdi.

Başaran, şunları söyledi:

''Ankara, yaptırımlara katılmadığı gibi, Kapsamlı Ortak Eylem Planı'nın P4+1 olarak devam etmesine veya Türkiye'nin de taraf olacağı yeni bir anlaşmanın oluşturulmasına yönelik diplomatik çaba harcamalıdır. Çünkü anlaşma tamamen rafa kalkarsa, İran'ın nükleer silah geliştirme iradesi güçlenebilir. Bu da uluslararası anlaşmaların uygulanmamasından doğan kötü bir örneğin hemen yanı başımızda yaşanmasına yol açabilir. Böyle bir istikrarsızlık, Türkiye'yi de olumsuz etkileyecektir. Üstelik İran'ın nükleer silah iradesinin güçlenmesi, orta ve uzun vadede Türkiye için de tehdit oluşturacaktır. Bu sebeple Ankara, Tahran'la geliştirdiği ticari ilişkileri sürdürmeli ve Tahran'ı uluslararası işbirliğinin içinde tutmaya odaklanmalıdır.''

"İran pazarı Türkiye için fırsata dönüşecek"

Başaran, yaptırımlar nedeniyle İran piyasasında oluşacak boşluğu Türk şirketlerin doldurmasının ekonomi açısından büyük bir fırsat olduğunu anlattı.

Avrupa ülkelerinin ABD baskısı karşısında İran pazarından çekilmesi durumunda ekonomilerinin olumsuz etkileneceğine de vurgu yapan Başaran şunları kaydetti:

''Meselenin küresel boyutuna bakıldığındaysa Avrupalı ülkelerin de nükleer silahlanma hassasiyetiyle hareket ettiğini görmek mümkündür. Avrupalı devletler, İran'ın nükleer silahlanmaya yönelmesini önlemenin, bu ülkeyi iktisadi işbirliğine çekmekten geçtiğini düşünüyorlar. Bu nedenle Avrupalı devletler, diplomatik düzeyde İran'ın yanında durmaya özen gösteriyor. Dolayısıyla Trump yönetiminin Tahran'ı yalnızlaştırmaya yönelik attığı adımlar da diplomatik düzeyde ABD'yi yalnızlaştırıyor.

Ancak işin iktisadi boyutu oldukça farklıdır. Zira İran piyasasında iş yapan Avrupalı şirketlerin büyük çoğunluğunun ABD'de de devasa yatırımları vardır. Bu nedenle de Avrupalı şirketler İran piyasasından çekilmekte ve bu da zaten ekonomik bir enkazla yüzleşen İran'ın daha da sıkıntılı günler geçireceğini göstermektedir. Dolayısıyla Avrupalıların diplomatik olarak yanında durdukları İran'a, ekonomik olarak sahip çıkamadıklarını söylemek mümkündür. Şüphesiz bu durum, Avrupalı firmaların yaptırım baskısı nedeniyle İran gibi bir pazarı kaybetmelerine yol açacağı için kısmen de olsa Avrupa ekonomisini olumsuz etkileyecektir.''

Diğer Güncel Haberler için tıklayın


2018.08.16 12:33 - Son Güncellenme: 2018.08.16 12:34 - Gülcan Tekin
A